Alışveriş Sepeti

Yanan Market Arabası fotoğrafları çığrından çıkan Connewitz yılbaşı gecesinin sembolü haline geldi ve Alman medyasında aşırı sol şiddet üzerine federal ölçekte bir tartışma çıkmasına sebep oldu. Leipzig Polis Teşkilatı’nın basın açıklamasında, kontrolden çıkan militan sol akımları tasvir eden bir resim olarak sunuldu. Bir çok gazete bu açıklamayı haberleştirdi: TAG24 Haber Portalı mesela “Anarşistler polisleri öldürmek istedi” diye haber yaptı. “Doktorlar adamı ancak acil bir ameliyat neticesinde hayatta tutabildi” diye yazdı BILD gazetesi. Tüm partilerden siyasetçiler çığrından çıkan bu durumla ilgili kapıldıkları dehşeti ifade ettiler. Federal İçişleri Bakanı Seehofer bundan “İnsanı hiçe sayan bir şiddet,” Saksonya İçişleri Bakanı ise “sol terör” diye bahsetti, hatta Almanya Polis Sendikası Başkanı Rainer Wendt yeni bir Kızıl Ordu Fraksiyonu’ndan (RAF) söz edip uyarılarda bulundu.

Ama tüm bu hiddet güçlü olmayan kanıtlara dayalıydı. Polis’in olayı yansıttığından daha farklı gösteren videolar ortaya çıktı: ne yanan market arabası polislerin üzerine sürülmüş ne de polis kasklarını kafalarından sıyırıp atacak hareketler yapılmıştı. Hastane de aksi yönde açıklamalarda bulundu: Sözde hayati tehlike geçiren ve acil ameliyat edilen polis memuru sadece lokal anesteziyle yapılan küçük bir müdahale geçirmişti.

Ama o ana kadar gazeteler kesin hükümlerini çoktan verip sansasyonel başlıklarını atmış, siyasetçiler de özlü sözler ederek kendilerini ön plana çıkarma fırsatını kaçırmamıştı. Polis’in (hatalı) müdahale ve yatıştırma stratejisinin tartışılması yeniden piyasaya sürülen bir radikal militan sol akım söylemiyle engellendi.

Alışveriş Arabası’nın gerçek yaratıcıları bilinmediğinden 1000€’yu Chronik LE’ye ilettik. Chronik LE Leipzig ve çevresindeki faşist, ırkçı ve ayrımcı eylemleri belgelemekle meşgul.

Bira kasası

2018 yılında sadece Saksonya’da 49’dan fazla neonazi konseri gerçekleşti. Haziran 2019’da Neonaziler 4. Kalkan ve Kılıç Festivali için (Schild und Schwert-Festival) Doğu Saksonya’nın Ostritz kasabasında tekrar buluştular. Ama oradaki 2300 kadar Ostritzliyi hesaba katmamışlardı. Dresden idare Mahkemesi festival için alkol yasağı kararı çıkarmış ve polis NPD’li organizatör Thorsten Heise’nin elinde bulunan bütün bira stokuna el koymuştu. Daha da ötesi, farkında olmadıkları bir şey daha vardı, Ostritzliler Aziz Marienthal Uluslararası Buluşma Merkezi (Internationalen Begegnungszentrum St. Marienthal) ile birlikte yerel süpermarketteki tüm biraları satın alıp neonazileri boğazları kuru kös kös oturmak zorunda bırakmışlardı. 

Nazilere Bira Yok Kampanyası 1000 kadar kişinin katıldığı Ostritz Barış Festivali çerçevesindeki gösteriler, karşı etkinlikler, konserler ve sanat faaliyetlerinin bir parçası olarak spontane gelişen bir karşı protesto eylemiydi. 2018 yılından beri Ostritzliler yörelerindeki Barış Festivali ile Demokrasi yanlısı ve sağ aşırılık karşıtı bir mesaj vermeye çalışıyorlar. 

Ostritz Barış Festivali (Ostritzer Friedensfest) 2019 yılı Aralık ayında Alman Sosyal Adanmışlık Özel Ödülü’ne layık görüldü. Nazilere Bira Yok Kampanyası “En Heyecan Verici Fikir/Kampanya” dalında, Popkültür Ödülü’ne aday gösterilmişti. 

Açık artırmaya sunulan bira kasası sembolik olarak Ostritzliler tarafından gönderildi.

İddianame

Davacıyız! NSU-Örgütü Çözülsün! Eylem Birliği NSU terörü ve ırkçı şiddet mağdurlarıyla birlikte, üç NSU Örgüt Tribünali’nde 120’den fazla sorumlu hakkında şikayetçi oldu. Resmi söyleme karşı çıkan bir şekilde davacı olarak Almanya’daki ırkçılığın sürekliliğini ortaya serdiler. Bu ciltlenmiş baskı üç NSU mahkemesi esnasında gerçekleştirilen tüm bu bu suçlamaları da ilk kez içermektedir (2017 Köln, 2018 Mannheim, 2019 Chemnitz/Zwickau).

NSU-Davası muhtemelen Almanya’da son on yıllardaki en önemli ceza davası durumunda. Evrak öğütücüden geçirilen dosyalar, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın gizlenen raporları, memurların apaçık yalanları ve olaylar hakkındaki büyük hafıza boşluklarının bu davaya damga vurduğu sıralarda bir karşı dava fikri ortaya çıktı. Bu üç mahkemenin de odağında ırkçı ve nazi şiddeti mağdurları vardı. Göçmenlik tecrübesiyle uzmanlık derecesinde edinilen ırkçılık hakkında bildikleri, deneyimleri, çektikleri acılar ve verdikleri mücadeleler görülür ve işitilir kılındı. Yıllar boyunca siyaset kurumu, polis, Anayasayı Koruma Teşkilatı, yargı ve medya tarafından onlardan suçlu yaratıldı. Köln’deki Keup Caddesi sakinleri (NSU tarafından 2004 yılındaki çivi bombası saldırısı) medya eliyle yapılan bu damgalamaları “Bomba ertesinde atılan yeni bomba” olarak nitelediler.

Bugün NSU hala “Arkadaş Ağı” olarak varlığını devam ettirmekte. Resmi NSU Davasında verilen hüküm neonazilerin NSU’nun yaptıklarını tekrar etmek için cesaretlendirilmelerine hizmet etti. Halle ve Hanau’daki terör saldırıları, Walter Lübcke ve 15 yaşındaki Arkan Hussein Kh. Cinayetleri, ve NSU 2.0 tarafından gönderilen tehdit epostalarının açıkça gösterdiği gibi. Nazisizlerden arındırma talepleri “Dosyalar Kapatılmasın” çağrısı altında her zamankinden daha güncel. 

Eylem Birliği 2017 yılında Antonio Amadeu Ödülü’nü kazandı.

Sprey Kutusu

Sokak sanatçısı kendini Siyasi Temizlikçi olarak adlandırıyor. Ortalıktan Nazi pisliklerini temizleme dürtüsüyle 2007 yılından beri 85.600 adet sağcı çıkartmayı ve binlerce grafitiyi federal çapta ortadan kaldırmış durumda. Onlarca yıllık bu nefret karşıtı adanmışlığı 1980’lerden beri kendisine Demokrasi ve Hoşgörü için Eylem, Göttingen Barış Ödülü, Silvio Meier Ödülü ve de Jochen Bock Ödülü kazandırmış durumda.

İşin diğer tarafında uğraşmak zorunda kaldığı devlet tarafından uygulanan baskılar var. Şimdiye kadar Mensah-Schramm’a 18 soruşturma açılmış durumda. 2016 yılında Berlin’de gerçekleşen ceza yargılaması sırasında savcı kendisinde “pişmanlık duygusu, sorumluluk hissi ve iyi örnek olma” eksiklikleri olduğu iddiasında bulunup verilen cezayı az bularak temyize gitme yolunu seçti.

Geçen sene Halle şehrinde, tam da sağ terör saldırısıyla aynı zamanlarda Eisenach Yerel Mahkemesi tarafından tecilsiz 1050 € para cezasına çarptırıldı. Çünkü nefret grafitilerinin üstünü boyamak da mala zarar verme olarak değerlendirilip cezai olarak kovuşturulmakta.

Burada sergilenen sprey kutusuyla 2017 yılında Bautzen’de demokrasi karşıtı bir grafitinin üstünü kırmızı bir kalple boyadığı için bir polis tarafından çarçabuk bu “suç eylemi” nedeniyle hakkında kovuşturma başlatıldı.

Nefret Yok Eder adlı kendi gezici sergisiyle Almanya’yı 400’den fazla kere turladı. Öğrenciler için yaratıcı atölyeler düzenliyor ve gönüllü tutkusunu onlara da aşılıyor.

Akıllı Telefon

Chemnitz’de 27 Ağustos 2018 tarihinde, Pro Chemnitz bir gösteri çağrısında bulundu. Bu çağrıya  NPD, III. Yol (Der III. Weg), Sağ/Haklar (Die Rechte), Dava Arkadaşlığı (Kameradschaft) çevrelerinden, Pegida ve Kimlik Hareketi’nden (Identitären Bewegung) katılımcıların olduğu 6000 kadar kişi uydu. 

Tamamen hazırlıksız yakalanan Saksonya Polisi, sadece 600 memurla bu göreve çıktı ve yetersiz kaldı. Naziler Hitler selamları verdiler, nazi sloganları attılar ve polisin yanlış taktikleri sonucu, beyaz olmayanlar, gazeteciler, karşı göstericiler saldırıya uğradı. Bir Yahudi restoranına da saldırıldı. 

Bu saldırı ve kovalamacalardan biri bir nazinin kendisi tarafından filme çekilmiş ve kısa bir süreliğine internette yayınlanmıştı. Zeckenbis Antifası yaptığı araştırmalar esnasında bu videoyu ele geçirmiş ve daha sonrasında Twitter’da dolaşıma sokmuştu. Bu siyasi çevrelerde “saldırı ve kovalamaca” kavramları etrafında büyük bir tartışmaya yol açtı. Bu tartışmayı daha da ateşleyen isim ise tam da aşırılıkçılıkla mücadele etmesi gereken kişiydi: Anayasa’yı Koruma Teşkilatı’nın o zamanki başkanı Hans-Georg Maaßen. En başta videonun gerçekliğinden şüphesini dile getirmiş, sonra Antifa Zeckenbiss’in bilinçli bir saptırmacası olduğunu tahmin ettiğini belirtmiş, komplo teorilerine meyletmiş ve de sonunda Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in de yaptığı gibi sağcı şiddetin ciddiyetini az göstermeye çalışan tavırlarda bulunmuştu. 

Federal Hükümet’se Maaßen’in bu tartışma yaratan açıklamalarından sonra kendisini önce İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı’na terfi ettirmiş, daha sonra ise Avrupa İşleri ve Uluslarası Görevler Özel Temsilcisi olarak atamıştı. Ancak 2019 senesinde, siyasi çevrelerden ve sivil toplumdan gelen geniş protestolar sonucu geçici emekliliğe sevk edilebildi.

Rozet

26 Eylül 2019 tarihinde Federal Meclis’te AfD’nin verdiği “Federal Antifa Yasağı İçin İnceleme Teklifi” ateşli tartışmalara yol açtı. 

Martina Renner (DIE LINKE Milletvekili)  konuşmasında Antifa’ya uzun süreden beri devam eden çalışmaları ve “bir çok yerde sağcılığın ilerlemesine karşı dinmeyen tutkulu karşı koyuşları” nedeniyle teşekkür etti. “Sol hareketlere karşı duyulan uğursuz bir nefret ve faşizmle antifaşizmin aynı kefeye konulması”ndan dem vurdu. Müteşekkirliğini belirtmek için ceketinin yakasına taktığı Antifaşist Eylem (Antifaschistisches Aktion) rozeti yüzünden bir disiplin kınaması aldı ve para cezasıyla tehdit edildi. Meclis Başkan Yardımcısı Kubicki (FDP) bu rozeti “Meclis’in onuruna zarar verici” olarak değerlendirdi. Bunun aksine Uli Grötsch (SPD) aynı gün içinde taktığı Demir Cephe (Eiserne Front) rozeti için disiplin cezası almadı. Kubicki cezayı gerekçelendirmeye şöyle devam etti: 

Sol Parti özellikle AfD’ye karşı yapılan bu tarz kışkırtıcı ve şaklabanca eylemlere son vermeliydi– Sağ kesime verilen tehlikeli bir cesaretlendirme sinyali.

Christoph Bernstiel (CDU) ise Antifa Yasağı hakkında şöyle konuştu: Ekim 2019 yılında yapılacak olan Türingiya Başbakan Seçimi “Antifa sempatizanlarından” oluşan (Kırmızı-Kırmızı-Yeşil) Koalisyon sona erdirmeli.

Antikomünizm ve aşırı sağa karşılık gelecek bir sol aşırıcılık iddiasında bulunan siyasi yelpaze teorisine (Hufeisentheorie) dayanan bu talep bu seçimde kendini gösterdi. CDU, AfD ve FDP gizli görüşmeler neticesinde Thomas Kemmerich’i (FDP) seçti. Çiçek buketi fırlatma hareketi, yaygın gösteri ve Faşistlerle İttifak Suçuna Ortak Değiliz: asla ve hiç bir yerde! (#Nichtmituns- Kein Pakt mit Faschist*innen: niemals und nirgendwo!) protestoları sonucu Türingiya’da muhafazakar ve aşırı sağ ittifakı için açılan kapılar tekrar kapanmak zorunda kaldı. Teşekkürler Antifa!

Bayrak

Yerel özyönetim, doğrudan demokrasi, cinsiyet eşitliği, sosyal sözleşme, ortaklaşa iktisadi üretim ve sürdürülebilir ekoloji gibi konular 2012 yılında ilan edilen Özerk Rojava (Kürtçe’de Batı anlamında) Bölgesi’nin yasalaştırılmış temel prensipleri arasında yer aldı. Suriye İç Savaşı’nın ortasında Kürt, Asuri, Arap ve diğer bölge halkları YPG/YPJ Halk Koruma Güçleri şemsiyesinde bir araya geldi ve ulus devlet, kapitalizm ve ataerkillik ötesinde bir demokrasi kurdu. Kürt Kadın Hareketi ve feminist kadın savaşçılardan oluşan YPJ bu radikal demokratik sol toplum modelinde merkezi bir rol edindiler. 

Buna tezat olacak bir şekilde Kürtler siyasi faaliyeleri yüzünden Almanya’da büyük baskılar altında kalıyorlar: evlerde yapılan aramalar, gösteri yasakları ve hapis cezaları gibi. Siyasi sembollerin gösterilmesi bile, 2017’den beri YPJ bayrağında olduğu gibi, bir ceza kovuşturması için yeterli neden olabiliyor. 

2019 yılında tartışmalı bir karar sonrası Kürtçe yayın yapan Mezopotomya Yayınevi yasaklandı ve dünyadaki en büyük Kürtçe yazın ve müzik arşivine el koyuldu. Tekrar ve tekrar İçişleri Bakanlığı Erdoğan tarafından sürdürülen Kürtlere yönelik otoriter politikaların takipçisi oldu. Hem de Almanya’nın Türkiye’ye ihraç ettiği silahlar, Kürtlere karşı sürdürülen savaşı kızıştırırken. 

Burada sergilenen Bayrak UTA Kadın Meclisi (UTA Frauenrat e.V.) adlı Kürt derneğinden. Dernek sadece sanatsal ve kültürel faaliyette bulunmasına rağmen yine de Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın gözlem listesinde ve bu nedenle 2019 yılında kamu yararlılığı vasfını kaybetmiş durumda.

Kalas

AfD politikacısı Frank Magnitz 2019 Ocak ayında maskeli üç kişi tarafından saldırıya uğradı. Daha hasta yatağındayken basına demeç verip kızarmış yarasınının resimlerini çektirdi. AfD Bremen Teşkilatı acil olarak geçilen ve dramatik süslemelerle bezeli bir basın açıklamasında eylemi sol akımlar tarafından gerçekleştirilen bir “cinayet teşebbüsü” diye betimleyip şu açıklamayı yaptılar: “Bir kalasla kafasına vurup bayılttıktan sonra yerde de kafasını tekmelemeye devam ettiler.”

Hemen akabinde ise federal çapta sol şiddet üzerine bir tartışma yürütüldü. Federal Hükümet ve de meclise girmiş her partiden siyasetçiler bu eylemi kınadı. AfD bu fırsatı kaçırmayıp şu açıklamayı yaptı: “Sadece Sol Parti (Die Linke) değil, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller de (Grünen) Antifa ve kullandıkları şiddetin destekçileridir.” Gauland “AfD’ya karşı nefret ve dışlama”dan, Andreas Kalbitz ise daha da öteye giderek bir “pogrom atmosferi”nden söz etti. 

Kamera kayıtları ortaya çıktıktan sonra ise AfD’nin yalanları deşifre oldu: Magnitz gerçekte arkasından itilmiş ve düşerken kafasını çarpmış. Eylemi gerçekleştirenler ise hemen olay yerinden kaçmışlar. Ne kalas ne de tekmeleme söz konusu ne de solcu olduklarıyla ilgili bir kanıt var. Kimin yaptığı bulunamayan bu eylem için Savcılık “Tüm yaralanmanın düşmeye bağlı olduğunu düşünüyoruz” diye açıklamada bulundu. Haftalar sonra Magnitz’in AfD iç yazışmalarının parçası olan bir mektubu ortaya çıktı. Bu mektupta kafa yaralanması fotoğrafını stratejik amaçlarla “medyanın ilgisini çekmek” için yayınladığını anlatmaktaydı.

Sahte-Kalas için Bremen Mülteci İnsiyatifi Derneği’ne (Flüchtlingsiniative Bremen e.V.) 1000 € ilettik. İnsiyatif Polis tarafından gözaltına alınmışken öldürülen Laya-Alama Condé’nin anısını yaşatmak ve bu olayı açığa çıkarmak için çalışıyor. Magnitz, bu anmalardan birinden çıktıktan sonra evine giderken saldırıya uğramıştı.

Taslak

Antifaşist Eylem’in günümüzde kullanılan amblemi sol hareketin en fazla kullanılan sembolü ve uluslararası antifaşist mücadelenin ikonu haline gelmiş durumda. 1988 yılında kültür-politika insiyatifi Sanat ve Mücadele’yi (Kunst und Kampf – KuK) kuran otonom antifa sanatçısı Bernd Langer tarafından 1980’li yıllarda tasarlandı. 

Amblemin kökeni Almanya’daki antifaşist hareketin kendisi gibi 1920’li yıllara kadar gitmekte. 1932 yılında Alman Komünist Partisi (KPD) için iki Bauhaus Grafikeri Max Gebhardt ve Max Keilson tarafından tasarlandı. Amblem (kırmızı “can simidi” ve SPD ve KPD’yi temsil eden iki kırmızı bayrak) bu iki partinin Faşizm, Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) ve Hitler’e karşı mücadeledeki birlikteliğini vurgulamaktaydı. Ama Stalinist Komintern’in Sosyal Faşizm Tezi (Sozialfaschismusthese) kapitalist sosyal demokrasiyi de aynı şekilde mücadele edilecek bir akım olarak görerek bu birlikteliği 1935’a kadar baltaladı.

1970’lerden itibaren neonazizm karşıtı kavganın parçası olarak o zamanın Federal Almanya’sında (BRD) kendilerini KPD ve SED’den dogmatik olmayan ama keskin bir şekilde ayrı konumlayan bir çok otonom ve anarşist Antifa grupları kuruldu. 1932’de ortaya çıkan amblem bu yeni gelişmelerin gerisinde kaldı ve tüm antifaşist mücadeleleri kapsayan daha cağdaş bir amblemin eksikliği hissedildi. Bernd Langer 1980’lerin bu “Yeni Antifaşizm”ini, otonom ve anarşist fikirleri (siyah bayrak) komünist düşünceyle (kırmızı bayrak) yan yana getirerek simgeledi. 

Günümüzde bu amblem tüm çeşitliliğiyle birlikte antifaşist, anti-kapitalist, aynı zamanda militan mücadelenin de uluslararası sembolü haline geldi. O zamandan günümüze kadar sayısız varyasyonu üretildi.

Pankart

Nazi Rejimi Tarafından Zulme Uğrayanlar Derneği – Antifaşistler Birliği (VVN-BdA) Almanya’nın en eski antifaşist organizasyonu. 1947 yılında hayatta kalan Nazi kurbanları, rejim karşıtları ve direnişçilerin birleşmesiyle kuruldu. Birliğin resmi sembolü, nazilerin toplama kamplarında siyasi tutukluları berlirtmek için kullandıkları kırmızı gönye. Kuruluşundan beri VVN-BdA aktif şekilde eski Nazi Partisi mensuplarının devlet kurumlarında, yargıda, ve siyasette yer almaları ve rehabilitasyonlarına karşı mücadele etti. Dernek kendini 63 yıldır durmadan çalışarak yeniden güçlenen neonazizmi engellemeye adayıp, Soykırım’ın ikaz edici hatırasının ortak hafızada taze kalmasını sağladı. Sağ yapıların ve aktivitelerin ortaya çıkarılması için gösterdiği çabalar en önemli politik aktörlerden biri olmasının altında yatan sebep. 

Bu direnişçilerin önemli sembollerinden birinin “Kayın Ormanı Yemini” (Schwur von Buchenwald) olması ve KPD ve SED’ye ideolojik yakınlıkları nedeniyle daha ilk zamanlarında bile Batı Almanya kurumları tarafından takip altına alınmışlardı. 1950 yılında çıkarılan Adenauer Kararnamesi adanmış antifaşistlere karşı gerçekleştirilen bu erken dönem baskılarının bir örneğidir.

Bir kaç yıldan beri yıllık Bavyera Eyaleti Anayasayı Koruma Raporu’nda VVN-BdA’nın bahsi geçmekte. Süreklilik arz eden bu baskı, Anayasayı Koruma mercileri tarafından aşırılıkçı olarak sınıflandırmaları ve 2019 yılı itibariyle Berlin Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından kamuya yararlı dernek statüsünün kaldırılmasıyla somutlaştı. Bu statünün kaldırılmasına dayanaklardan biri olarak da Faşizm Fikir Değildir, Aksine Bir Suçtur yazılı pankartlarının anayasada güvence altına alınan fikir hürriyeti ilkesine aykırı olması gösterildi. Yahudi örgütlerinin ve siyasetçilerin büyük eleştirilerine rağmen devlet bu kararından vazgeçmedi.